вторник, 4 декабря 2012 г.

NECMEDDÎN-İ KÜBRÂ HAZRETLERİ

NECMEDDÎN-İ KÜBRÂ HAZRETLERİ



Künyeleri, Ebu’l-Cenâb (bir eserde ise Ebu’l-Cinân diye okudum), ism-i âlîleri Ahmed b. Ömer el-Hayûkî, lakab-ı âlîleri Kübrâ olup, Hârezm’de dünyâya fer vermiştir. "Kübrâ" denilmesi, gençliğinde tahsîl esnâsında, münâzara ve mübâhaseyi çok sevip, kiminle mübâhaseye girişse dâimâ galebe çalarlardı. Bundan kinâye olarak, “et-Têmmetü’l-Kübrâ”, yahut “Tâmatü’l-Kübrâ” dediler. "Tâme" -Tâme, lugatta "gâlib" ma’nâsınadır.-veya "têmme" lafızları kesret-i isti’mâl hasebiyle terk olunarak, yalnız Kübrâ lakabıyla şöhret buldular. Kendilerinden gelen tarîkat koluna Kübreviyye derler. Burada gayr-i münteşirdir. İran ve Türkistân’da bir zamânlar intişâr etmiş ve bundan pek çok eâzım yetişmiştir.
Diyâr-ı Rûm’a da intikâl eden bu tarîkattan yetişen eâzım hazarâtının tarîkaten ictihâdlarına mebnî, Tarîkat-ı Aliyye-i Kübreviyye esrârı, o eâzımda mündemic kalmıştır.
Şeyhleri Ammâr-ı Yâsir hazretleridir. Fakat Mısır’da Şeyh Rûzbehân hazretlerinden tekmîl-i tarîkat eylemişlerdir. Bâb-ı Ferah-ı Tebrîzî ve İsmâîl-i Kayserî gibi ricâlu’llâh’la da sohbetleri ve onlardan ahz-ı feyzleri vâki olmuştur.
Rüşd ü fazîlet ve ma’rifet ü kerâmetle, beyne’l-enâm şöhret kazanmışlardır. Eâzım-ı şuarâ-yı acemdendir. Te’lîfât-ı mu'teberesinden, tefsîr-i şerîfi Fevâtihu’l-Cemâlî, Te’vîlât-ı Necmiyye, Tavâliu’t-Tenvîr, Usûl-i Aşere  burhân-ı kemâlidir.
Hz. Mevlânâ’nın peder-i mükerremleri, Bahâeddîn Veled hazretleriyle, Necmeddîn-i Râzî, Mecdüddîn-i Bağdâdî, Sa'deddîn-i Cüveynî, Seyfeddîn-i Bâharzî, Baba Kemâl-i Hucendî, Radiyyüddîn Ali Lâlâ, Cemâleddîn-i Gîlî gibi meşâhîr cümle-i mürîdanından idi.
Müşârünileyhimden Necmeddîn-i Râzî, Necm-i Dâye nâmıyla meşhûr-ı eâzımdandır. Şeyhinin nâ-tamâm kalan Te’vilât-ı Necmiyye nâm tefsîr-i tasavvufîsini, Bahru’l-Hakâyık nâmıyla yazdığı tefsîr ile itmâm eylemiştir ki, bu tefsîr-i şerîf pek mühim ve pek nâdirdir.
Necm-i Dâye, ba'zı noktada irfânen şeyhinin kemaliyle hem-pâye olmuştur. Bağdâd’da Hz. Cüneyd türbesinde medfûndur. Hz. Mevlânâ ve Cenâb-ı Sadreddîn-i Konevî ile sohbette bulunduğu mervîdir. Hattâ her ikisine imâmetle namâz kıldıkları menkûldür. Mirsâdû’l-İbâd mine’l-Mebdei ile’l-Meâd eser-i Fârisîsi de pek mühimdir.
Necmeddîn-i Kübrâ hazretlerinin menâkıb-ı aliyyeleri, lisân-ı Arabî vü Fârisî üzere yazılmıştır. Hulefâ-yı kirâmından Şeyh Mecdüddîn-i Bağdâdî hazretleri her nasılsa, ağzından bir büyük söz kaçırmasıyla şeyhi Necmeddîn-i Kübrâ hazretleri müteessir olurlar. Mecdüddîn ise, derhâl yalın ayak istîfâ-yı kusûra gelip, hâk-pâ-yı şeyhe yüz sürmesi üzerine müşârünileyh, mülâtafetle, “Korkma! Îmânın selâmettedir. Lâkin bu yolda cân fedâ etmemeğe çâre yoktur. Biz dahi yakında ser-bürîde ve şehîd oluruz ve melik-i Hârezm bu sebebten perîşân ve ahâlîsi ise kılıçtan geçerek muzmahil ve nâ-yâb olur.” buyurmuşlardır.
Fi’l-vâki’ aradan çok zamân mürûr etmeksizin, Mecdüddîn, yirmidört yaşında olduğu halde bir iftirâya uğradığından, Sultân Muhammed-i Hârezmşâh’ın emriyle Ceyhun’a atılıp, mağrûkan şehîd olur ve melik-i merkûm, sonradan Necmeddîn-i Kübrâ hazretlerinin nutk-ı âlîlerini ve Mecdüddîn hakkında söylenen sözün mahz-ı bühtân olduğunu anladığı gibi, huzûr-ı Hz. Pîr’e gelip, söz ve niyâza başlarsa da, pîr-i müşârünileyh,
  كَانَ ذَلِكَ فِي الْكِتَابِ مَسْطُورًا  
-"Bu, kitabda yazılmıştır"  İsrâ sûresi, Ayet 58-
âyet-i kerîmesinden başka bir cevâb vermeyip, âkibet, Cengizzuhûr eder ve memâliki Hârezm’i harâb ve Necmeddîn hazretleriyle nice insânları şehîd eder.
Hadîkatü’l-Cevâmi’de şöyle yazar ki:
"Vak’a-i Cengiz’in zuhûru ve bulundukları yerin istîlâsı mukarrer olduğu işitilince, Hz. Necmeddîn’e mahall-i necât olan tarafa hicret buyurulması arz ve beyân olunmuş ise de, “Bu kadar ümmet-i Muhammed’in vakt-i âsâyişinde berâber zevk-yâb olmuş iken, hengâme-i ızdırâblarında, ancak nefsimizi tahlîs ile nice bin ehl-i îmânı, o kâfir-i bî-dînin pây-mâl ettiğini biz arkadan mı seyr edelim. Böyle hayâtın bize lüzûmu yok, cümle ile haşr olunmak büyük ni'mettir.” buyurmuşlardır."
Nefehâtta okumuştum:
Hz. Pîr, 618/(1221) senesinde bu vak’ada bir kâfirin elinde şehîden âzim-i dâr-ı cinân olmuştur. Şehîd oldukları vakit, kâfirin perçemini tutmuştu. Şehâdetten sonra, onu, şeyhin elinden kimse kurtaramamıştır. Âkıbet, kâfirin perçemini kestiler. Mürîdânının meşhûrlarından olup, Hz. Mevlânâ’nın peder-i ekremleri Sultân Bahâeddîn, Hz. Pîr’in sevgililerinden idi. Hz. Mevlânâ bile, zât-ı âlîlerine şu manzûme ile arz-ı hürmet eylemiştir:
بيكى دست مى خالص ايمان نوشند
ما ازآن محتشمايم كه ساغر كيراند
بيكى دست دكر يرجم كافر كيرند
نه ارزاق مفلسان كه بز لاغر كيرند
Nazmen tercümesi:
Biz ol izz ü kerem kavmindeniz kim
Demâ-dem îş idüp sâğar tutarlar
Ne şol bî-kadr müflislerdeniz kim
Füsûn idüp bize sâğar tutarlar
Bir elden nûş idüp îmân şarâbın
Bir elde perçem-i kâfir tutarlar
Necmeddîn-i Kübrâ hazretleri, galebât-ı vecdde her kime nazar ederse, mertebe-i velâyete ulaşırdı. Hattâ bir gün, bir tâcir teferrûh tarîkiyle, dergâh-ı Pîr’e girmiş, müşârünileyhin hâli üzerinde idi. Tâciri görmesiyle, bir nazarıyla, fi’l-hâl mertebe-i velâyete ulaştırmıştır.
Lugât-ı Târîhiyye’de okudum :
Bir gün, ashâbıyla otururken, bir doğanın, ufak bir kuşu önüne katıp kovaladığını görmesiyle, nazarı, ufak kuşa taalluk etmesiyle doğanın elinden kurtulmuştur.
Bir gün, huzûr-ı âlîlerinde, Ashâb-ı Kehf’in bahsi oluyormuş; mürîdânından Şeyh Sa’deddîn-i Cüveynî hazretlerinin hâtırından geçti ki: Acaba, bu ümmet içinde, sohbeti kelbe te'sîr eder kimse bulunur mu? Hz. Necmeddîn, nûr-ı ferâsetle bildi. Derhâl yerinden kalkıp, tekke kapısına çıktı. Bir kelb zâhir oldu. Kuyruğunu sallayarak, Hz. Şeyh’e bakmağa başladı. Şeyh, ona bir nazar etmesiyle, kelp dûçâr-ı haşyet olarak, yüzünü yerlere sürüp oradan kayb oldu. Şeyh Sa’deddîn, bu hâli görünce hâtırasından nedâmet etti. Menkûldür ki, o köpek, nereye varsa, elli altmış köpek onun etrâfına halka olup, hiç biri bağırmaz ve bir şey yemezler ve gâyet sâkin dururlar imiş.

Комментариев нет:

Отправить комментарий

Примечание. Отправлять комментарии могут только участники этого блога.

Dashnokizm masalasi

 Биринчи жаҳон уруши.  Биринчи харбий куз.  Агар рус армиясининг учта ғарбий жабҳасида уруш аллақачон позицион хусусиятга эга бўлган бўлса, ...